Bir Mağara'yı Keşfetmek


Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, her gününüz çok farklı olabilir. Tabi ki zaman içerisinde alışkanlıklar baskın çıkıp, rutin bir hayat tarzını benimsiyoruz. ‘İnsan insanın kurdudur! , demiş Nietczhe. Biraz değiştirip, İnsan insanın ruhudur dediğimizde, ve o ruhu keşfetmek için, ne zaman rutinin dışına çıktığımızda, yeni yerleri , yeni insanları keşfederken aslında kendimizi keşfederiz. Onun içindir ki, plansız, hayatın akışı içinden karşımıza çıkan her şey çok kıymetlidir. Çünkü o an vardır, ve belki bir daha o ana geri dönmek hiç mümkün olmayacaktır.

Aslında bir mağara gezisini, anlatmak için, klavyenin başına oturmuştum ama içimden geçenleri paylaşmadan benim size anlatacağım, bu gezi hikayesi biraz yavan kalır diye düşündüm.

31 Aralık günü Antep havalimanına indiğimizde, Akut Antep ekibinden Celal bizi karşıladı. Önceden konuştuğumuz üzere, Urfa ilinin Bozova ilçesinin Koçhisar köyündeki mağara(kıfi) bu zamana kadarki doğu’da ölçümü ve haritası yapılacak ilk mağara olması, ayrıca içinde Arkeolojik eserlerin olması açısından ayrı bir öneme sahipti. Havaalanından yola çıkıp, Urfa istikametine devam ederken, Fırat’ı geçmenin, bölgede Batı’dan Doğu’ya geçmek gibi algılandığını, sınırların haritalarda ve kafalarda değil, coğrafyanın içinden geçtiğini gösterdi. Fırat’ın kıyısındaki Nizip, ilk mola yerimizdi. Patlıcanı ve Kelaynak kuşları ile meşhur olan bu ilçenin, her türlü mantığa ters gelen kalesi, dikkat çekici idi. Patlıcanı kebabla beraber midemize, Nizip ve kalesini, fotograf karemize gömdükten sonra, Koçhisar köyüne doğru yola çıktık. Havanın kararması ile birlikte, Köye vardığımızda Celal’in ablasının evine misafir olduk. Aile ile beraber, ben, Gülşen, Celal, yer soframızda yılbaşı yemeği yedikten sonra, ağırdaki, koyunlar, keçiler, tavuk, horoz at, eşek, ineklerle tanıştık. Artık mağaraya girmeye hazır hale gelmiştik. Bölgede mağara’ya yerel dilde Kıfi(qufı) diyorlar çukur anlamında. Bu anekdotu, bilgi hafızamıza kaydettikten sonra, köy yerleşkesi içinde kalan mağaraya doğru, kostümlerimi giyip yola çıktık, havanın kararmasına rağmen , köylünün yakın ilgisi ve şaşırmışlığı, özellikle ‘korkmuyor musunuz’? demeleri , bu bölgenin gerçeklerini bilen insanlar açısından biraz ironik olurdu herhalde. Mağaranın ağzı, jandarma tarafından güvenlik gerekçesi ile kapatılmış, çok ufak bir delikten içeri girilebiliyor. Oluşumunu tamamlamış eski bir mağaranın, bir çok yan kolu ve daralı, olması adeta labirent özelliği içeriyor. Saat 21.00 gibi girdiğimiz mağara da işimizin 3 saat içinde biteceğini düşünerek, Emin’e 24.00 gibi çıkarız demiştik. Ancak, ölçümün uzaması,(çok istasyon ve daral) , ve kanımca içerideki çok sayıda tahrip olmuş antik mezar oluşumları, işimizi uzamasına yol açtı. Ama yılbaşı partimizi yapmayı ve 2011 , mağara da karşılamayı ihmal etmedik.

Gezi raporun da ayrıntılı bahsedeceğimiz, tahrip olmuş mezarlar yaklaşık 15-20 adet ve mağara içi gömü, benim de daha önce karşılaşmadığım özellikte. Bu mağaradaki mezarların önemini anlatmadan önce, Urfa ve bölgenin tarihinin milattan önce 12.000 e dayandığı(Göbeklitepe) köye çok yakın olan Fırat nehri ve etraftaki çok sayıda höyük ve bulunmuş mezarlık alan(nekropoller), daha detaylı bir araştırmayı gerektiriyor.

Sonuçta 03.30 gibi mağaradan çıktığımızda, köyde sadece köpeklerin ayakta olduğunu gördük. Eve gidip, yer yatağında uykuyu düşlerken, etrafımızı saran5 ila 10 adet arasındaki çoban köpeklerinin , sürekli havlaması ve etrafımızı sarması, Gülşen ve Celal’in ufaktan korkmasına yol açtı. Karşımıza çıkan ilk evden yardım istedik, kapıyı açan olmadı, ikinci evden yardım istediğimizde, gülşenin evin kadınına merhaba demesi de güzeldi. Çünkü kadın Türkçe bilmiyordu. Celal’in yardımları ile, evden çıkan bir amca , bizi, Celal’in ablasının evine götürdü. Sabah uyanışımızı sağolasun Hanım(emin’in en ufak kızı)’ın çılgınca bağırması sağladı. Sebebi niye yoğur da pekmez koymuşlarmış. Anlayacağınız, yoğurt ve pekmezden oluşan kahvaltımızı ettikten sonra, at arabası ile köy turu, sonrasında at binmenin keyfini yaşadık. Aynı gün öğlen sularında , Nizip’e doğru tekrar yola çıktık.Nizip kalesinden gün batımı ve Fırat’ın ne kadar geniş bir nehir olduğunun tadını çıkardık. Akşam Antep’e vardığımızda, akşam yemeği için Celal’in babasının evinde hep beraber , yer sofrasına misafir olduk, sonrasında ,odun fırının da yediğimiz künefeyi ise hiç anlatmayayım.http://www.youtube.com/watch?v=YyZEU95_u1Y&feature=youtu.be

Sabah erkenden ise artık Halep çanları çalmaya başlamıştı. Antep’ten kiraladığımız taksi ile, önce Kilis ve sınır kapısı, akabinde Halep’e vardık. Otele yerleştikten sonra hemen sıkı bir kebab,(2 kişi 20.-lira), ardından Halep Arkeoloji Müzesi(eserler açısından, Asur, Akad, Sumer) ki dünyaca çok önemlidir. Bedava gezme imkanı bulduk. Müze sonrasında 2 .-tl karşılığında, taksi ile kaleye ulaşıp, sonrasın da Halep kalesi ki muazzam boyutlarda ve her haliyle korunmuş,http://www.youtube.com/watch?v=t2T5KEmhPk0&feature=youtu.be çarşıları, sokakları, tarihten bir kesit şeklinde. Akşam yemeğini Emevi camisine bakan restoranta, yine kebab ve yerel mezelerle tavan yaptık. Sabah ise bindiğimiz taksinin, Suriye plakalı olmasından ve o gün Türkiye’nin aldığı bir karar sonucunda, Suriye plakalı taksilerin, sınırdan sokulmayacağını, yolda öğrenip, uçağa nasıl yetişiriz diye düşünürken, beraber yolculuk ettiğimiz, Halep’li tüccarın amca oğlunun da, o an yanıbaşımızdan geçmekte olduğunu şaşkınlıkla izlerken, kısa bir transfer ile , onun arabasına geçip, Antep’e vardık, yolda radara da girdik(Hoş geldin Türkiye), Antep kalesi yakınında inip, İmam çağdaşta tekrar kebab ve muhteşem tatlılarımızı döşedikten sonra ,SRT(SAĞLIK,REHAVET,TATLI) eğitimimizi tamamlayıp, Istanbul’a döndük.

Ana fikir: Bir Mağara’yı keşfetmek, kendini keşfetmektir.

Celal’e, Emin’e, Tahir’e, Hüseyin’e, Hanım’a,Velat’a,Gülşen’e sonsuz teşekkürler. 

A. Hakan EĞİLMEZ

Bize Ulaşın


Sosyal Medyada Biz

Bizi Takip Etmeyi Unutmayın !

İletişim

Email : hakan[et]divebubbleclub.com

Telefon : 0212 264 57 74

Adres :

İstinye mahallesi, Koru Caddesi No 4/2 Sarıyer İstanbul pk. 34460.